Son öğle namazı anlamına gelen zuhr-i âhir; bir fıkıh terimi olarak, Cuma namazının sahih olmaması ihtimalinden dolayı ihtiyaten kılınması kabul edilen öğle namazıdır. Bir kısım İslâm bilginleri, Cuma namazının toplanılması ve hutbe okunması için meşru kılındığı gerekçesine, Hz. Peygamber ve hulefa-i raşidîn döneminde tek bir yerde Cuma namazı kılınmış olmasına dayanarak, bir zorunluluk bulunmadıkça, bir yerleşim yerinde sadece bir yerde Cuma namazı kılınabileceğini ileri sürmüşlerdir. Böyle düşünen bilginlere göre ihtiyaç yokken, birden fazla yerde kılınması halinde, namaza ilk başlayanların Cuma namazları sahih olur, diğerlerinin o gününün öğle namazını kılmaları gerekir. Cuma namazını kimlerin önce kıldığının tespit edilememesi durumunda ise, ihtiyaten hepsinin öğle namazını kılmaları bir çözüm olarak öngörülmüştür. Bir kısım bilginler ise, şüphe ile yapılan ibadetin geçerli olmayacağı düşüncesinden hareketle, zuhr-i âhir namazının kılınmaması gerektiğini söylemişlerdir. Bunlara göre, "belki Cuma namazı sahih olmamıştır" diye zuhr-i âhir kılmak doğru olmaz. Ayrıca zuhr-i âhir namazı kılınması gerektiğini ileri sürmek, halkın gözünde, Cuma namazının farz olmayıp, sadece öğle namazının farz olduğu ya da bir vakitte ikisinin de farz olduğu zannını uyandırır. Diğer bir kısım bilginler ise, daha da ileri giderek, Hz. Peygamber, sahabe ve tabiîn döneminde böyle bir namaz bulunmadığından hareketle, zuhr-i âhir kılmayı bidat kabul etmişlerdir. Zuhr-i âhir ile ilgili olarak tarafların ileri sürdükleri görüşlerin delilleri göz önünde bulundurulduğunda, bu namazı kılmanın gerekli olmadığı anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber zamanında Cuma namazının sadece bir yerde kılınmış olması, bir yerleşim biriminde birden fazla yerde Cuma namazı kılınamayacağı anlamına gelmez. Zira o dönemde böyle bir ihtiyaç söz konusu değildi. Ayrıca yeni inen âyetleri Hz. Peygamber'in ağzından işitme iştiyakı içinde bulunan sahabenin, başka bir yerde Cuma namazı kılmalarını düşünmek mümkün değildir. Bir yerleşim biriminde bir yerde Cuma namazı kılınmaması sebebiyle Cumanın sahih olmayacağını söyleyen müçtehitlerin tamamı, ihtiyaç halinde birden fazla yerde Cuma namazının kılınabileceğini kabul etmişlerdir. Günümüzde ise, çoğunlukla bir yerleşim biriminde tek camide Cuma namazı kılınması mümkün olmadığından birden fazla yerde Cuma namazı kılınması kaçınılmaz olmuştur. Diğer taraftan Cuma namazının farz olduğunu ifade eden ayet ve hadislere karşı, birden fazla yerde kılınmasının caiz olmayacağı konusunda dinî bir delil bulunmamaktadır. Bir yerde kılınması şartını ileri sürenlerin, ihtiyaç bulunduğunda kılınabileceğini belirtmeleri de bunu göstermektedir. Kaldı ki Kur'ân-ı Kerim'de, "Allâh bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar" (Bakara, 2/286); "Allâh dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi." (Hac, 22/78) buyrulmaktadır. İbadetler, kabul edileceği inancı ile kılınmalıdır. Hz. Peygamber Yüce Allâh'ın, "Ben kulumun benim hakkımdaki zannına göre muamele ederim" (Müslim, Zikir, 1; Tirmizî, Zühd, 51), "Ameller niyetlere göredir" (Buharî, Bed'ü'l-vahy, 1) buyurduğunu bildirmektedir Bu itibarla Cuma namazının kabul olunacağına inanarak kılınması ve bunda şüpheye düşülmemesi gerekir. Buna göre bir yerleşim yerinde birden fazla camide Cuma namazı kılınabileceğinden, zuhr-i âhir namazının kılınmasına gerek yoktur. Ancak, herkes dilediği kadar nafile ibadet yapabileceğinden zuhr-i âhir namazını kılmak isteyenler kılabilirler, bunun yadırganmaması gerekir. (İ.P.)