Muhammed aleyhisselam, Allahü teâlânın Resulüdür. Habibidir. Peygamberlerin en üstünü ve sonuncusudur. Babası Abdüllahdır. Miladın beşyüzyetmişbir [571] senesi nisan ayının yirmisine rastlayan, Rebi’ul-evvel ayının onikinci pazartesi gecesi, sabaha karşı, Mekkede tevellüd etdi. Babası, daha önce vefat etmiş idi. Altı yaşında iken annesi, sekiz yaşında iken dedesi vefat etdi. Sonra, amcası Ebu Talibin yanında büyüdü. Yirmibeş yaşında iken, Hadice-tül-kübra ile evlendi. Bundan dört kızı, iki oğlu oldu. İlk oğlunun adı Kasım idi. Bundan dolayı, kendisine (Ebül-Kasım) da denir. Kırk yaşında iken, bütün insanlara ve cinne Peygamber olduğu bildirildi. Üç sene sonra, herkesi imana çağırmağa başladı.
Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine verdiği iyilikleri, ihsanları sayarak, Onun mubarek kalbini okşarken, kendine güzel huylar verdiğini, (Sen güzel huylu olarak yaratıldın) mealindeki ayet-i kerime ile bildirmekdedir. Akreme buyuruyor ki, Abdüllah ibni Abbasdan işitdim: Bu ayet-i kerimedeki (Huluk-ı azim), ya’ni güzel huylar, Kur’an-ı kerimin bildirdiği ahlakdır. (Hadaik-ul-hakayık) kitabında diyor ki, (Ayet-i kerimede, (Sen huluk-ı azim üzeresin) buyuruldu. Huluk-ı azim demek, Allahü teâlâ ile sır, gizli şeyleri bulunmak, insanlar ile de güzel huylu olmak demekdir. Çok kimselerin islam dinine girmesine, Resulullahın güzel ahlakı sebeb oldu).
Muhammed aleyhisselamın bin mu’cizesi göründü, dost düşman herkes de bunu söyledi. Bu kadar mu’cizelerin en kıymetlisi, edebli olması ve güzel huyları idi.
(Kimya-i Se’adet) kitabında diyor ki, (Ebu Sa’id-i Hudri buyurdu ki, Resulullah, hayvana ot verirdi. Deveyi bağlardı. Evini süpürürdü. Koyunun sütünü sağardı. Ayakkabısının söküğünü dikerdi. Çamaşırını yamardı. Hizmetcisi ile birlikde yirdi. Hizmetcisi el değirmeni çekerken yorulunca, ona yardım ederdi. Pazardan öte beri alıp torba içinde eve getirirdi. Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca, önce selam verirdi. Bunlarla müsafeha etmek için, mubarek elini önce uzatırdı. Köleyi, efendiyi, beği, siyahı ve beyazı bir tutardı. Her kim olursa olsun, çağırılan yere giderdi. Önüne konulan şeyi, az olsa da, hafif, aşağı görmezdi. Akşamdan sabaha ve sabahdan akşama yemek bırakmazdı. Güzel huylu idi. İyilik etmesini sever idi. Herkesle iyi geçinirdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Söylerken gülmezdi. Üzüntülü görünürdü. Fakat, çatık kaşlı değildi. Aşağı gönüllü idi. Fakat, alçak tabi’atli değildi. Heybetli idi. Ya’ni saygı ve korku hasıl ederdi. Fakat, kaba değildi. Nazik idi. Cömerd idi. Fakat, israf etmez, faidesiz yere birşey vermezdi. Herkese acır idi. Mubarek başı hep önüne eğik idi. Kimseden birşey beklemezdi. Se’adet, huzur isteyen, Onun gibi olmalıdır.)
(Mesabih) kitabında, Enes bin Malik buyuruyor ki, (Resulullaha on sene hizmetcilik etdim. Bana bir kerre üf demedi. Şunu niçin böyle yapdın, bunu niçin yapmadın buyurmadı). Yine (Mesabih)de, Enes bin Malik diyor ki, (Resulullah insanların en güzel huylusu idi. Beni birgün, bir yere gönderdi. Vallahi gitmem dedim. Fakat, gidecektim. Emrini yapmak için dışarı çıkdım. Çocuklar sokakda oynuyordu. Onların yanından geçerken arkama bakdım. Resulullah arkamdan geliyordu. Mubarek yüzü gülüyordu. (Ya Enes! Dediğim yere gitdin mi?) buyurdu. Evet gidiyorum ya Resulallah dedim).
Ebu Hüreyre diyor ki, (Bir gazada, kafirlerin yok olması için düa buyurmasını söyledik. (Ben, la’net etmek için, insanların azab çekmesi için gönderilmedim. Ben, herkese iyilik etmek için, insanların huzura kavuşması için gönderildim) buyurdu). Enbiya suresinin yüzyedinci ayetinde mealen, (Seni, alemlere rahmet, iyilik için gönderdik) buyuruldu.
Ebu Sa’id-i Hudri (Resulullahın hayası, bakire islam kızlarının hayalarından daha çokdu). buyurdu
Enes bin Malik diyor ki, (Resulullah bir kimse ile müsafeha edince, o kimse elini çekmedikce, mubarek elini ondan ayırmazdı. O kimse, yüzünü çevirmedikce, mubarek yüzünü ondan çevirmezdi. Bir kimsenin yanında otururken iki diz üzerinde oturur, ona saygı olmak için mubarek bacağını dikip oturmazdı).
Cabir bin Sümre diyor ki, (Resulullah az konuşurdu. Lüzumlu olduğu zaman veya birşey sorulunca söylerdi). Bundan anlaşılıyor ki, her müslümanın (Mala-ya’ni), faidesiz şey söylememesi, susması lazımdır. Mubarek sözlerinde tertil ve tersil vardı. Ya’ni, gayet açık ve metodlu konuşur ve kolay anlaşılırdı.
Enes bin Malik buyuruyor ki, (Resul hastayı ziyarete gider, cenaze arkasında yürür, çağrılan yere giderdi. Eşeğe de binerdi. Resul aleyhisselamı Hayber gazasında gördüm. Yuları bir ip olan eşek üzerinde idi. Resul sabah namazından çıkınca, Medine çocukları ve işçileri su dolu kablarını önüne getirirler. Mubarek parmağını içine sokmasını dilerlerdi. Kış ve soğuk su olsa da, herbirine mubarek parmağını sokar, gönüllerini yapardı). Yine Enes diyor ki, (Bir küçük kız, Resul aleyhisselamın elini tutup bir iş için götürseydi, birlikde gider, müşkilini hal ederdi).
Cabir diyor ki, (Resul aleyhisselamdan birşey istenip de yok dediği işitilmedi).
Enes bin Malik buyuruyor ki, (Resul ile birlikde gidiyordum. Üzerinde bürd-i Necrani vardı. Ya’ni Yemen kumaşından bir palto vardı. Arkadan bir köylü gelip, yakasından öyle çekdi ki, paltonun yakası mubarek boynunu çizdi, yeri kaldı. Resul geriye döndü. Köylü zekat malından birşey istedi. Resul, onun bu haline güldü. Ona birşey verilmesi için emr buyurdu). (Tetimmet-ül mazher) kitabında diyor ki, (Buradan anlaşılacağına göre, insanların başında bulunan kimsenin, Resul aleyhisselama uyarak, bunların eza ve sıkıntılarına katlanması lazımdır. Zaten sıkıntıya katlanmak, herkes için iyi bir huydur. Üstlerin katlanması ise daha güzel olur).
(Zad-ül Mukvin) kitabında diyor ki, (Resul aleyhisselamın komşusu bir ihtiyar kadın vardı. Kızını Resul aleyhisselama gönderdi. Namaz kılmak için örtünecek bir elbisem yok. Bana, namazda örtünecek bir elbise gönder diye yalvardı. Resul aleyhisselamın o anda başka elbisesi yokdu. Mubarek arkasındaki antariyi çıkarıp, o kadına gönderdi. Namaz vakti gelince, elbisesiz mescide gidemedi. Eshab-ı kiram, bu hali işitince, Resul o kadar cömerdlik yapıyor ki, gömleksiz kalıp, mescide cema’ate gelemiyor. Biz de herşeyimizi fakirlere dağıtalım dediler. Allahü teâlâ, hemen İsra suresinin 29. ayetini gönderdi. Önce habibine, hasislik etme, birşey vermemezlik yapma buyurup, sonra da, sıkıntıya düşecek ve namazı kaçırarak, üzülecek kadar da dağıtma! Sadakada ortalama davran buyurdu.
O gün, namazdan sonra, hazret-i Ali “kerremallahü vecheh”, Resulullahın yanına gelip, (Ya Resulallah ! Bugün, çoluk çocuğuma nafaka yapmak için sekiz dirhem gümüş ödünc almışdım. Bunun yarısını size vereyim. Kendinize antari alınız) dedi. Resul çarşıya çıkıp, iki dirhem ile bir antari satın aldı. Geri kalan iki dirhem ile yiyecek almağa giderken gördü ki, bir a’ma oturmuş, Allah rızası için ve Cennet elbiselerine kavuşmak için, bana kim bir gömlek verir diyordu. Almış olduğu antariyi bu a’maya verdi. A’ma, antariyi eline alınca, misk gibi güzel koku duydu. Bunun, Resul aleyhisselamın mubarek elinden geldiğini anladı. Çünki, Resul aleyhisselamın bir kerre giydiği herşey, eskiyip dağılsa bile, parçaları da misk gibi güzel kokardı. A’ma düa ederek, (Ya Rabbi! Bu gömlek hurmetine, benim gözlerimi aç) dedi. İki gözü hemen açıldı. Resulün ayaklarına kapandı.
Resul oradan ayrıldı. Bir dirhem ile bir antari satın aldı. Bir dirhem ile de yiyecek satın almağa giderken, bir hizmetci kızın ağladığını gördü. (Kızım, niçin böyle ağlıyorsun?) buyurdu. Bir yehudinin hizmetcisiyim. Bana bir dirhem verdi. Yarım dirhem ile bir şişe ve yarım dirhem ile de yağ satın al dedi. Bunları alıp gidiyordum. Elimden düşdü. Hem şişe, hem de yağ gitdi. Şimdi ne yapacağımı şaşırdım dedi. Resul, son dirhemini kıza verdi. (Bununla şişe ve yağ al. Evine götür) buyurdu. Kızcağız, eve geç kaldığım için, yehudinin beni döğeceğinden korkuyorum dedi. Resul , (Korkma! Seninle birlikde gelir, sana birşey yapmamasını söylerim) buyurdu. Eve gelip, kapıyı çaldılar. Yehudi kapıyı açıp, Resulullahı görünce şaşırıp kaldı. Yehudiye, olanı biteni anlatıp, kıza birşey yapmaması için şefa’at buyurdu. Yehudi, Resulullahın ayaklarına kapanıp, (Binlerce insanın baş tacı olan, binlerce arslanın, emrini yapmak için beklediği ey koca Peygamber! Bir hizmetci kız için, benim gibi bir miskinin kapısını şereflendirdin. Ya Resulallah! Bu kızı senin şerefine azad etdim. Bana imanı, islamı öğret. Huzurunda müslüman olayım) dedi. Resul, ona müslümanlığı öğretdi. Müslüman oldu. Evine girdi. Çoluğuna çocuğuna anlatdı. Hepsi müslüman oldu. Bunlar, hep Resulullahın güzel huylarının bereketi ile oldu.
O halde, ey müslüman! Sen de Resulullahın güzel huyları gibi ahlaklanmalısın! Hatta, Allahü teâlânın ahlakı ile ahlaklanmak, her müslümana lazımdır. Çünki, Resul (Allahü teâlânın ahlakı ile huylanınız!) buyurdu. Mesela, Allahü teâlânın sıfatlarından biri (Settar)dır. Ya’ni günahları örtücüdür. Müslümanın da din kardeşinin aybını, kusurunu örtmesi lazımdır. Allahü teâlâ, kullarının günahlarını afv edicidir. Müslümanlar da, birbirlerinin kusurlarını, kabahatlerini afv etmelidir. Allahü teâlâ kerimdir, rahimdir. Ya’ni lutfü, ihsanı boldur ve merhameti çokdur. Müslümanın cömerd ve merhametli olması lazımdır. Bütün güzel ahlak da böyledir.
Resul aleyhisselamın güzel huyları pek çoktur. Her müslümanın bunları öğrenmesi ve bunlar gibi ahlaklanması lazımdır. Böylece, dünyada ve ahıretde felaketlerden, sıkıntılardan kurtulmak ve O iki cihan efendisinin şefa’atine kavuşmak nasib olur.
Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine verdiği iyilikleri, ihsanları sayarak, Onun mubarek kalbini okşarken, kendine güzel huylar verdiğini, (Sen güzel huylu olarak yaratıldın) mealindeki ayet-i kerime ile bildirmekdedir. Akreme buyuruyor ki, Abdüllah ibni Abbasdan işitdim: Bu ayet-i kerimedeki (Huluk-ı azim), ya’ni güzel huylar, Kur’an-ı kerimin bildirdiği ahlakdır. (Hadaik-ul-hakayık) kitabında diyor ki, (Ayet-i kerimede, (Sen huluk-ı azim üzeresin) buyuruldu. Huluk-ı azim demek, Allahü teâlâ ile sır, gizli şeyleri bulunmak, insanlar ile de güzel huylu olmak demekdir. Çok kimselerin islam dinine girmesine, Resulullahın güzel ahlakı sebeb oldu).
Muhammed aleyhisselamın bin mu’cizesi göründü, dost düşman herkes de bunu söyledi. Bu kadar mu’cizelerin en kıymetlisi, edebli olması ve güzel huyları idi.
(Kimya-i Se’adet) kitabında diyor ki, (Ebu Sa’id-i Hudri buyurdu ki, Resulullah, hayvana ot verirdi. Deveyi bağlardı. Evini süpürürdü. Koyunun sütünü sağardı. Ayakkabısının söküğünü dikerdi. Çamaşırını yamardı. Hizmetcisi ile birlikde yirdi. Hizmetcisi el değirmeni çekerken yorulunca, ona yardım ederdi. Pazardan öte beri alıp torba içinde eve getirirdi. Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca, önce selam verirdi. Bunlarla müsafeha etmek için, mubarek elini önce uzatırdı. Köleyi, efendiyi, beği, siyahı ve beyazı bir tutardı. Her kim olursa olsun, çağırılan yere giderdi. Önüne konulan şeyi, az olsa da, hafif, aşağı görmezdi. Akşamdan sabaha ve sabahdan akşama yemek bırakmazdı. Güzel huylu idi. İyilik etmesini sever idi. Herkesle iyi geçinirdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Söylerken gülmezdi. Üzüntülü görünürdü. Fakat, çatık kaşlı değildi. Aşağı gönüllü idi. Fakat, alçak tabi’atli değildi. Heybetli idi. Ya’ni saygı ve korku hasıl ederdi. Fakat, kaba değildi. Nazik idi. Cömerd idi. Fakat, israf etmez, faidesiz yere birşey vermezdi. Herkese acır idi. Mubarek başı hep önüne eğik idi. Kimseden birşey beklemezdi. Se’adet, huzur isteyen, Onun gibi olmalıdır.)
(Mesabih) kitabında, Enes bin Malik buyuruyor ki, (Resulullaha on sene hizmetcilik etdim. Bana bir kerre üf demedi. Şunu niçin böyle yapdın, bunu niçin yapmadın buyurmadı). Yine (Mesabih)de, Enes bin Malik diyor ki, (Resulullah insanların en güzel huylusu idi. Beni birgün, bir yere gönderdi. Vallahi gitmem dedim. Fakat, gidecektim. Emrini yapmak için dışarı çıkdım. Çocuklar sokakda oynuyordu. Onların yanından geçerken arkama bakdım. Resulullah arkamdan geliyordu. Mubarek yüzü gülüyordu. (Ya Enes! Dediğim yere gitdin mi?) buyurdu. Evet gidiyorum ya Resulallah dedim).
Ebu Hüreyre diyor ki, (Bir gazada, kafirlerin yok olması için düa buyurmasını söyledik. (Ben, la’net etmek için, insanların azab çekmesi için gönderilmedim. Ben, herkese iyilik etmek için, insanların huzura kavuşması için gönderildim) buyurdu). Enbiya suresinin yüzyedinci ayetinde mealen, (Seni, alemlere rahmet, iyilik için gönderdik) buyuruldu.
Ebu Sa’id-i Hudri (Resulullahın hayası, bakire islam kızlarının hayalarından daha çokdu). buyurdu
Enes bin Malik diyor ki, (Resulullah bir kimse ile müsafeha edince, o kimse elini çekmedikce, mubarek elini ondan ayırmazdı. O kimse, yüzünü çevirmedikce, mubarek yüzünü ondan çevirmezdi. Bir kimsenin yanında otururken iki diz üzerinde oturur, ona saygı olmak için mubarek bacağını dikip oturmazdı).
Cabir bin Sümre diyor ki, (Resulullah az konuşurdu. Lüzumlu olduğu zaman veya birşey sorulunca söylerdi). Bundan anlaşılıyor ki, her müslümanın (Mala-ya’ni), faidesiz şey söylememesi, susması lazımdır. Mubarek sözlerinde tertil ve tersil vardı. Ya’ni, gayet açık ve metodlu konuşur ve kolay anlaşılırdı.
Enes bin Malik buyuruyor ki, (Resul hastayı ziyarete gider, cenaze arkasında yürür, çağrılan yere giderdi. Eşeğe de binerdi. Resul aleyhisselamı Hayber gazasında gördüm. Yuları bir ip olan eşek üzerinde idi. Resul sabah namazından çıkınca, Medine çocukları ve işçileri su dolu kablarını önüne getirirler. Mubarek parmağını içine sokmasını dilerlerdi. Kış ve soğuk su olsa da, herbirine mubarek parmağını sokar, gönüllerini yapardı). Yine Enes diyor ki, (Bir küçük kız, Resul aleyhisselamın elini tutup bir iş için götürseydi, birlikde gider, müşkilini hal ederdi).
Cabir diyor ki, (Resul aleyhisselamdan birşey istenip de yok dediği işitilmedi).
Enes bin Malik buyuruyor ki, (Resul ile birlikde gidiyordum. Üzerinde bürd-i Necrani vardı. Ya’ni Yemen kumaşından bir palto vardı. Arkadan bir köylü gelip, yakasından öyle çekdi ki, paltonun yakası mubarek boynunu çizdi, yeri kaldı. Resul geriye döndü. Köylü zekat malından birşey istedi. Resul, onun bu haline güldü. Ona birşey verilmesi için emr buyurdu). (Tetimmet-ül mazher) kitabında diyor ki, (Buradan anlaşılacağına göre, insanların başında bulunan kimsenin, Resul aleyhisselama uyarak, bunların eza ve sıkıntılarına katlanması lazımdır. Zaten sıkıntıya katlanmak, herkes için iyi bir huydur. Üstlerin katlanması ise daha güzel olur).
(Zad-ül Mukvin) kitabında diyor ki, (Resul aleyhisselamın komşusu bir ihtiyar kadın vardı. Kızını Resul aleyhisselama gönderdi. Namaz kılmak için örtünecek bir elbisem yok. Bana, namazda örtünecek bir elbise gönder diye yalvardı. Resul aleyhisselamın o anda başka elbisesi yokdu. Mubarek arkasındaki antariyi çıkarıp, o kadına gönderdi. Namaz vakti gelince, elbisesiz mescide gidemedi. Eshab-ı kiram, bu hali işitince, Resul o kadar cömerdlik yapıyor ki, gömleksiz kalıp, mescide cema’ate gelemiyor. Biz de herşeyimizi fakirlere dağıtalım dediler. Allahü teâlâ, hemen İsra suresinin 29. ayetini gönderdi. Önce habibine, hasislik etme, birşey vermemezlik yapma buyurup, sonra da, sıkıntıya düşecek ve namazı kaçırarak, üzülecek kadar da dağıtma! Sadakada ortalama davran buyurdu.
O gün, namazdan sonra, hazret-i Ali “kerremallahü vecheh”, Resulullahın yanına gelip, (Ya Resulallah ! Bugün, çoluk çocuğuma nafaka yapmak için sekiz dirhem gümüş ödünc almışdım. Bunun yarısını size vereyim. Kendinize antari alınız) dedi. Resul çarşıya çıkıp, iki dirhem ile bir antari satın aldı. Geri kalan iki dirhem ile yiyecek almağa giderken gördü ki, bir a’ma oturmuş, Allah rızası için ve Cennet elbiselerine kavuşmak için, bana kim bir gömlek verir diyordu. Almış olduğu antariyi bu a’maya verdi. A’ma, antariyi eline alınca, misk gibi güzel koku duydu. Bunun, Resul aleyhisselamın mubarek elinden geldiğini anladı. Çünki, Resul aleyhisselamın bir kerre giydiği herşey, eskiyip dağılsa bile, parçaları da misk gibi güzel kokardı. A’ma düa ederek, (Ya Rabbi! Bu gömlek hurmetine, benim gözlerimi aç) dedi. İki gözü hemen açıldı. Resulün ayaklarına kapandı.
Resul oradan ayrıldı. Bir dirhem ile bir antari satın aldı. Bir dirhem ile de yiyecek satın almağa giderken, bir hizmetci kızın ağladığını gördü. (Kızım, niçin böyle ağlıyorsun?) buyurdu. Bir yehudinin hizmetcisiyim. Bana bir dirhem verdi. Yarım dirhem ile bir şişe ve yarım dirhem ile de yağ satın al dedi. Bunları alıp gidiyordum. Elimden düşdü. Hem şişe, hem de yağ gitdi. Şimdi ne yapacağımı şaşırdım dedi. Resul, son dirhemini kıza verdi. (Bununla şişe ve yağ al. Evine götür) buyurdu. Kızcağız, eve geç kaldığım için, yehudinin beni döğeceğinden korkuyorum dedi. Resul , (Korkma! Seninle birlikde gelir, sana birşey yapmamasını söylerim) buyurdu. Eve gelip, kapıyı çaldılar. Yehudi kapıyı açıp, Resulullahı görünce şaşırıp kaldı. Yehudiye, olanı biteni anlatıp, kıza birşey yapmaması için şefa’at buyurdu. Yehudi, Resulullahın ayaklarına kapanıp, (Binlerce insanın baş tacı olan, binlerce arslanın, emrini yapmak için beklediği ey koca Peygamber! Bir hizmetci kız için, benim gibi bir miskinin kapısını şereflendirdin. Ya Resulallah! Bu kızı senin şerefine azad etdim. Bana imanı, islamı öğret. Huzurunda müslüman olayım) dedi. Resul, ona müslümanlığı öğretdi. Müslüman oldu. Evine girdi. Çoluğuna çocuğuna anlatdı. Hepsi müslüman oldu. Bunlar, hep Resulullahın güzel huylarının bereketi ile oldu.
O halde, ey müslüman! Sen de Resulullahın güzel huyları gibi ahlaklanmalısın! Hatta, Allahü teâlânın ahlakı ile ahlaklanmak, her müslümana lazımdır. Çünki, Resul (Allahü teâlânın ahlakı ile huylanınız!) buyurdu. Mesela, Allahü teâlânın sıfatlarından biri (Settar)dır. Ya’ni günahları örtücüdür. Müslümanın da din kardeşinin aybını, kusurunu örtmesi lazımdır. Allahü teâlâ, kullarının günahlarını afv edicidir. Müslümanlar da, birbirlerinin kusurlarını, kabahatlerini afv etmelidir. Allahü teâlâ kerimdir, rahimdir. Ya’ni lutfü, ihsanı boldur ve merhameti çokdur. Müslümanın cömerd ve merhametli olması lazımdır. Bütün güzel ahlak da böyledir.
Resul aleyhisselamın güzel huyları pek çoktur. Her müslümanın bunları öğrenmesi ve bunlar gibi ahlaklanması lazımdır. Böylece, dünyada ve ahıretde felaketlerden, sıkıntılardan kurtulmak ve O iki cihan efendisinin şefa’atine kavuşmak nasib olur.